I-Pazartesi günü biraz müstehzi bir ifade ile devletin ilk defa erkek sığınma evi açtığı haberi yer aldı medyada.
Kadın
sığınma evi, erkek sığınma evi, yılda on binden fazla yaşlının
çocukları tarafından şiddet görmesi, ailelerinden alınıp koruyucu aileye
verilen göçmen çocuklar.
'Türk aile yapısı' diyerek övmelere doyamadığımız aile nereye gidiyor?
Tanzimat'tan
bu yana Türk aile yapısında çok önemli değişiklikler oldu.
Değişiklikler kendini toplumun üst kesiminde hissettirdiği için
etkisinin şiddetini tartışacak kıvama gelemedik bir türlü. Bu
değişiklikleri nötr bir tasvir olarak ortaya koyma dirayeti
gösteremedik.
Tarihi, dizi filmlerden, ekran tartışmaları
üzerinden 'öğrenenler', Osmanlı-Cumhuriyet mukayesesi yaparak siyasi
görüşünün izinde fikir ortaya koyuyor.
Muhafazakâr damardan
beslenenler Osmanlı Devletinde her şeyin mükemmel olduğu halkın gündelik
hayatının şehzade masalı kıvamında aktığını zannediyor.
Kendisini
devrimci, ilerici, batılı olarak kabul edenler ise bütün zamanların kan
ve irinini içinde toplamış bir Osmanlı tahayyülü üzerinden fikir
üretiyor.
Dünün tecrübesini ışık olarak bugüne düşürebilmek için
yekpare bir bütünlükten değil toplumsal tabakalar üzerinden mukayeseler
yaparak yol almamız gerekiyor.
Mesela aile üzerinden, aile
bireylerinin ortak zaman ve mekân anlayışından hareket edelim.
Tanzimat'a kadar paşaların dahi çalışma mekanının konağın selamlık
bölümü olduğunu biliyor muydunuz? Paşa, Padişaha durumu arz edip
geldikten sonra selamlığa döner çalışmasına evinde devam ederdi. Paşanın
mesai saatini kendi evinde sürdürmesinin bizim açımızdan dikkat çekici
olan yanı ortak zaman ve ortak mekan içinde bulunduğu için ailenin reisi
olarak Sünnete uygun kavvam sıfatını yerine getirebiliyor olması.
Aynı dönemin tarım toplumunda da evin fertleri ortak zamanı ve ortak
mekânı paylaşır. Tarım toplumunun büyük ailesi kendi kendine yeten bir
ailedir. Devletten hizmet beklemez. Devlet ile askerlik ve vergi olmasa
neredeyse hiç yüz yüze gelmez. Sadece aile fertleri değil köyün tamamı
üretim zamanını dayanışma kültürü içinde idrak eder. Tarım toplumunda
kimse yerinden kımıldamaz. Zaman ve mekân anlayışı yekpare bir
bütünlükten beslenir.
A.Toffler'in Sanayi İnkılâbının aileyi ve bireyleri gizli bir kama olarak bölüşüne dikkat çekişi çok yerindedir.
Sanayi İnkilabı ile birlikte fabrika atmosferi ailenin bireylerini
ortak üretim zamanından koparmış, bireyin kendi içindeki bütünlüğünü
parçalamıştır. Artık üretenler ve tüketenler vardır. Kadınlar ve
erkekler vardır.
Sanayi İnkılâbının gizli kaması her şeyi
ortadan böler. Evin reisi fabrikada çalışmak için uzaklara gitmiş,
fabrikanın üretim çarkları içine hapis edilmiş; büyük aile dağılmış
yaşlıların bakımı çocukların eğitimi bir sorun haline gelmiştir.
Madem
büyük aile dağıldı o halde devlet çocuklara el atacaktır. Babaları
örgütlü zamanın içinde vakit doldururken çocuklar da kitlesel eğitimin
içinde 'uslu çocuk' olmayı öğrenecektir. Toplumun modernleşme hızıyla
doğru orantılı olarak çocuklar eğitim zamanı adı altında neredeyse
evlerinden uzakta büyüyecektir artık.
II-
Evlerin selamlık bölümü varken erkekler hem dış dünyanın hem de haremin gücünü ellerinde tutuyorlardı.
Konak terk edilip apartman dairelerine taşınıldığında erkekler evlerinden başka yerlerde yaşamaya başladı.
Şairin
'baba koçta genel köle' dediği gibi artık erkekler başka mekanlara
ailenin diğer fertlerinin bilmediği zamanlara girdiler.
Evler kadınların oldu bir müddet.
Emekli erkeklerin mor çatıları kahvehaneler diyordu bir gazete haberi.
Erkeklerin evi yok. Kaç kadınla evli olurlarsa olsunlar erkeklerin evi yok.
Eve sığmayan erkek hiçbir yere sığamayandır.
Gündüz kadın kuşağı programlarının başlamasıyla kadınların da bir evi yok artık.
Onlar ekran aracılığı ile hep başka evdeler. Başkasının evinde.
Başka evlerin düzeneğinde, başka evlerin ağız tadında dolaşıyorlar
ekran aracılığı ile. Dolaşıyor ve kendisine bu konforu sunmayan eşlerine
dünyayı dar ediyor.
Evler yuva sıcaklığını kaybediyor.
Parası
olanlar konforun, lüksün soğuk çehresine bahşiş veriyor yuva
sıcaklığını. Parası olmayanlar tüketim kültürünün sınır tanımayan işgali
yüzünden evlerinin ev olmadığını görüyor nesnelerin reklam atağı
içinde.
Evler giderek apart kafeslere dönüşüyor.
Bir okuyucum insanlar evleniyor ama yuva kuramıyor diye yazmış. Evler eşya dolu. Ama yuva değil diyor.
Erkek sığınma evi mi demiştiniz! Kadın sığınma evi. Çocuk sığınma evi.
Modernleşmenin gizli kamasının açtığı aşikâr yara bu işte!
Muhafazakâr
erkek zihniyeti için işler kolay. Sistemin getirdiği sosyal dokuyu,
açtığı psikolojik hasarı yok sayar; günümüzün kadınları diye başlar
kariyerist hırs diye devam eder; ninelerimiz, annelerimiz büyük
kadınlardı diyerek nostaljinin sularında yüzer, yüzer, yüzer.
Bir yere varır mı? Sorun bu ya…
Fatma Barbarosoğlu - 13.02.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder