Son haftalarda birkaç kere mail kutuma düşen bir serzeniş var.
Efendim, neden bazı alışveriş merkezlerinde mescit yokmuş? Her şey
varmış da niye mescit yokmuş?
"Yeryüzü bana mescit kılındı" Hadis-i Şerifi müsaadesince farzları ve
şartlarına uymak kaydıyla her yerde namaz kılabiliriz. Bu çölün ortası
olabileceği gibi bir alışveriş merkezinin bodrum katı da olabilir, bir
gökdelenin çatısı da...
Fakat alışveriş merkezlerinde mescit iste(t)meyi bir küçük düş(ür)me
olarak görüyorum. Bu isteği işiten kapital sahipleri bıyık altından
gülüyorlardır herhalde deri koltuklarına gerinerek tüttürdükleri purolu
dudaklarıyla.
'Cami yok, bari bodrum katta bir oda verin, siz yukarıda paraya
taparken biz de o izbe yerlerde ibadet ediyor gibi gözükelim film veya
alışveriş arasında' anlamı var biraz.
Düşünsenize, sinemaya gittiğinde film arasında koşarak bodrum kattaki
mescitte namazını eda eden genç, sizce izlediği kısmı tahlil mi
ediyordur, yoksa olabilecekler hakkında tahmin mi yürütüyordur?
Alışveriş arasında namaza inen amcamız, sizce eşinin aldığı lüzumsuz
şeylere esef mi ediyordur, yoksa kredi kartının taşmak üzere olan
limitini mi düşünüyordur?
Ya hanım teyzemiz... O da, 'ne zaman vitrinlere bakmaktan geçip biraz
daha alışveriş yapabileceğim' diye düşünüyor olabilir mi rutubet kokan o
yerde?
Unutmayalım: İnsan namaz kılar, namaz insanı insan kılar. İnsan
kalabiliyorsak kıldığımız namazlardan emin olabiliriz ancak, değilse her
şey faso fiso...
Kapitalizmin mabetleri olan bu yerler şehir yapılanmasında hayatın
merkezine oturmaya başladı maalesef. Cami merkezli Müslüman şehir
anlayışından, AVM merkezli seküler kent planlamasına geçildiğinden beri
hayli zaman oldu.
Bir keresinde adres sorduğumuz bir kişi, yolu meyhaneye göre tarif
etmişti. Az ileride başka birine sorduğumuzda ise cami merkezli bir
tarif almıştık. Kimin hayatında ne varsa konuşmaları, davranışları,
adres tarifleri vs ona göre şekillenir. Bir şehirde alışveriş merkezi
kaynak gösterilerek adres tarif ediliyorsa artık o insanlar için şehrin
merkezi orasıdır.
Adamlar hayatımızın merkezine kazık çakmış, biz hâlâ, 'içinde bize
niye yer yok' diye dilekçe sunuyoruz! Yusuf Genç' in dediği gibi;
'kurulmuş masaya oturmak yerine, yeni ve bize ait bir masa kurmamız
lazım.'
Üzülmeyelim... Aslında, neredeyse aradığınız, aramadığınız her şeyi
bulabileceğiniz AVM'lerde sadece mescit unutulmamış! Aman siz dışarı
çıkmayın diye her şey içeri sokulmuş da, onlara göre ihtiyaç olmayan
bazı şeyler es geçilmiş. Çağdaş mühendis ve mimarların unuttukları(!)
bir şeyler de yok değil.
AVM'lerde duvar saati yoktur. Gözünüze çarpar da saatin geçtiğini
görerek alışverişten olursunuz maazallah diye saat asılmaz duvarlara.
AVM'lerde pencere yoktur. İçerinin ışık seviyesi sabittir. Bu şekilde
günün döndüğünü anlayamazsınız. Siz hafif müzik eşliğinde
alışverişinizi yaparken belki birisi arar da, o zaman anlarsınız akşam
olduğunu...
AVM'lerde yeterli sayıda oturak yoktur. Sizi sürekli ayakta tutarak
dolaşmaya teşvik eder, bu sayede alışverişinize zeval gelmemiş olur!
Oturmak isterseniz az sayıdaki oturakları bir avcı edasıyla kollamanız
veya yemek satan yerlerde atıştırmanız gerekir. Bu da bir alışveriştir
ve kazanan yine kapitalizm olur.
'Mescit' tabelası da yoktur. (Bazen 'praying room' diye
rastlayabilirsiniz.) Çok istediğiniz mescitlerin yerini ancak bilenler
bilir. Sora sora Bağdat bulunur ya, sorarsınız ve bulursunuz. Buna
benzer; Van havalimanında çok güzel, nezih bir mescit bulunmasına rağmen
sizi oraya götürecek bir tek tabela bulamazsınız. Abdestinizi lavabodan
almanız da cabası... Bunun gibi bazı hastanelerde de güzel mescitler
bulunmasına rağmen oralarda da tabela kıtlığı baş göstermektedir.
Alışveriş merkezleri planlanırken mescide yer ayrıldığını
düşünmüyorum. Her ihtimale karşı boş bırakılan birkaç odadan en uygun
olanı mescit yapılmıştır kanaatindeyim.
Artık, dükkânını biraz genişleten esnaf, tabelasına 'AVM' eklemeyi
ihmal etmiyor. Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, hayatımızı istila
eden bu yerler hakkında yaptığı açıklamada: "AVM'lerin tekerlekleri mi
var da şehir dışına taşıyalım" dedi. Bu talihsiz açıklamaya bir şey
demeyip geçiyoruz.
AVM'ler kasıtlı olarak şişirilmiş kentlerde lüzum olarak görülse de
kültürümüzü yozlaştırmaları bakımından zulüm oldukları da bir gerçektir.
Siz hiçbir AVM'de damla sakızı veya yün satan bir dükkân gördünüz mü,
bu meyanda hammadde satan bir yer de yoktur. 'Siz uğraşmayın, bizde
örülmüşü var' denir hanımlara.
AVM yöneticilerine bir önerimiz de yok değil: Bodrum katlara
gizlediğiniz mescitlerin önünde kredi kartına taksitle hacı yağı, mis,
misvak, mest falan satsanız ya, ne de olsa piyasası var bu işin!
İlla mescit, illa mescit diye serzenişte bulunanlara da son sözümüz: Allah'a kul olmazsan, kula köle olursun.
Mustafa Zahid Ergün - 11.02.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder