24 Ağustos 2012 Cuma

yavaş yavaş ölürler

yavaş yavaş ölürler
seyahat etmeyenler.
yavaş yavaş ölürler
okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

yavaş yavaş ölürler
alışkanlıklarına esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
bir yabancı ile konuşmayanlar.

yavaş yavaş ölürler
heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

yavaş yavaş ölürler
aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar


pablo neruda

10 Ağustos 2012 Cuma

İş hayâtında aristokratik vesâyetçilik


Kapitalizm insanlığı önce, zanaatkârlığın ehl-i keyf dünyasından kopartarak Okul-Fabrika-Kışla arasında sıkı bir disipline dayalı olarak örgütledi. Modern meslek dünyası insanın "geleneksel baskılardan arındığı", özerk ve özgür olduğu, kamusal fayda ürettiği alanlar olarak tanımlandı. İşin aslı pek de öyle değil. Okul-Fabrika-Kışla arasında yapılandırılan bir hayat kısırlığı belki çok sayıda profesyonel ortaya çıkardı, ama bu oluşum her zaman insanlığın selâmetine, hayrına işlemedi. Profesyonellik, Hannah Arendt'in çok çarpıcı olarak ortaya koymuş olduğu üzere "Homo Faber"in yerini "Homo Artifex"in almasıdır. Üretim fetişizmini örgütleyen kapitalizm insanları meslek insanı yaparak, yaptıklarından da sorumsuz kılmayı sağlayan bir iş kültürü geliştirdi. Bu; yaptığı işin sonuçları ya da etkileri üzerinde düşünüm kurabilen Homo Faber'den farklı olarak "İşini gereğince yap, gerisine karışma" diyen Homo Artifex'in dünyasıdır.
Modern dünyada işler ve işlemler sadece kağıt üzerinde nesnel esaslara bağlanıp, gayrı şahsî kılınıyor. Oysa işlerin akışında,özellikle de ilişkisel boyutlarında müthiş bir öznelleşme ya da kişiselleştirme hüküm sürüyor. Başarı endeksleri işin örgütlenmesinde, akışında ve ödüllendirilmesinde oligarşik, eşitsizlikçi, daha beteri gayrı insânî esaslara oturuyor. Bütün bunlar sözüm ona verimlilikte artış adına yapılıyor. Oysa zaman içinde verimsizlik ciddî bir dert haline geliyor. Bürokratik-hantal dünyadan esnek iş yapılanmasına geçiş, bu derde devâ olmak bir yana, derdi azdıran bir gelişme. Yaşayan en mühim düşünürlerin başında gördüğüm Richard Sennett, her cümlesi zihnimde bir şölene dönüşen (hep öyle olmuştur) "Zanaatkâr" başlıklı muazzam çalışmasında, durumun neo-liberal kapitalizmin muzafferci yaklaşımının örtbas ettiğinden çok farklı olduğunu; insanların işlerinden soğuması, yaptığı işe yabancılaşması ve onları savsaklamasının sâdece tarihe gömülmüş reel sosyalizminde değil, merkez kapitalist ülkeler başta olmak üzere bütün bir dünyada sorun olduğunu ortaya koyuyor. Hâsılı, insanın iş dünyasını tahrip eden bizzat kapitalizmin kendisidir.
Yeni iş yapılanmasının eşitsiz yapısı artık hiyerarşinin gerekleri ya da kurallarıyla açıklanabilir olmaktan çıkmıştır. CEO'ların temsil ettiği yeni iş aristokrasisi ile orta ve aşağı düzeylerde çalışanlar arasında devâsa uçurumlar oluşuyor. Karar alma süreçlerinde "one-man show" baskın hâle geliyor. Orta ve aşağı düzeyde çalışanlar sadece işlerini kaybetme korkusuyla, çoğu kez akıl, vicdân ve ruhlarının onaylamadığı bu tek adam merkezli karar alma süreçlerinde, belki ilk başlarda gönülsüz, ama daha sonraları gönüllü-gönülsüz fark etmez ; rutinleşmiş meddah rolü oynuyor. Zaman içinde hem kendilerine hem de yaptıkları işe olan inançlarını kaybediyorlar. Biz ancak işler skandal boyutuna geldiğinde, ya da iflâslar gibi dramatik çöküş boyutuna ulaştığında haberdâr oluyoruz. Oysa günlük iş hayatında akıl dışı, en basitinden kaynak kaybettiren sayısız saçma karar mevcut. Bu kararları alanlar dehâlarından emin, egosu şişmiş patronlar ya da onların prensleri CEO'lar. İş hayatında onların ego şişmeleri, yerlerini aldıkları bürokratların ego şişmeleri kadar bıktırıcı ve yıldırıcı. İş hayatının aristokratik vesâyetçiliği, devirdikleri ve yerlerini aldıkları bürokratik vesâyetçilik kadar sorunlu. Çok sayıda çalışan, özellikle de tecrübeli olanlar (eğer kaldıysa) kararların saçmalığını görüyor. Ama hiçbir şey söylemiyorlar. Söylemeye kalkarlarsa başlarına geleceklerden korkuyorlar. Hâsılı, çürüme dönemi saray toplumu olarak resmedilmiş ne varsa bugün üç aşağı beş yukarı iş hayatına egemen....

S. Seyfi Öğün - 09.08.2012