17 Aralık 2009 Perşembe

Liberalizm Son

Liberalizmle ilgili eleştirilerimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Amacım kimseyi incitmek değil, Müslüman zihnin içine girdiği teşevvüş haline vuzuh kazandırmaktır. Bu yüzden bana cevap yazanlara isimlerini zikrederek cevap verme yolunu tercih etmedim.

Mesele kolayca şahsileşebilir, amacından sapmış bir polemiğe dönüşebilirdi.

Tabii ki burada İslam ülkelerinin fakirliğini tartışıyor değiliz. Liberalizmin temel felsefi varsayımlarından ve süren uygulamalarından hareketle insan, toplum ve canlı hayata olan ağır maliyetine dikkat çekmek istiyoruz.

İslam dünyasının yoksulluk sorunu olduğu doğrudur. Eğer Müslümanlar tarihte "ülkeleri zenginleştiren liberalizm"e geçiş yapmadığı için "bu durumdadırlar" denmek isteniyorsa, bu temelden yanlıştır. Çünkü 8. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar dünyanın en zengin beşeri havzası İslam dünyasıydı. Ve bu zenginlik, İslam'ın doğru iktisadi ve sosyal politikalara dayanak kılınması sayesinde gerçekleşmişti. İslam, büyük medeniyetler kurdu. Emevi-Abbasi, Hint-Moğol, Safevi, Eyyubi-Memluk, Endülüs, Selçuklu-Osmanlı... Bu bölgelerin tamamı İslam'dan önce, saray baskıları, derebeylerin esareti, yaygın yoksulluk ve cehalet içinde yüzüyordu.

Hicri 99'da halife olan Ömer b. Abdülaziz, bir sene içinde halkın refah seviyesini yükseltti, zenginler zekatlarını vermek üzere Şam'dan Afrika'ya gitmek zorunda kaldılar. "Bunu nasıl başardın?" diye soranlara şu cevabı vermişti: "Rabb'imizle ilişkilerimizi düzelttik." Allah ile ilişkileri düzeltmek özgürlük de getirir, refah ve güvenlik de. Yani refah ve medeniyet İslam'la mümkündür.

İslam, Emevilerden Osmanlılara kadar üç kıtaya refah, özgürlük ve adalet getirirken liberal filozoflar henüz doğmamışlardı.

"Batı'daki zenginlik"le "İslam dünyasındaki yoksulluk" arasında bağ varsa, bu liberalizmle izah edilemez. Birinin zenginliği diğerinin yoksulluğuna yol açıyor. Bugün Müslüman ülkelerin zenginliğinden anlaşılan Batı tipi ve Batı'nın empoze ettiği kalkınma (gelişme, modernleşme, ilerleme) modelleri ise bu asla gerçekleşmeyecek. Tam aksine bu, Batı'yı devamlı zengin, Müslüman ülkeleri yoksul tutacaktır. Çünkü bu modellerin hedefi Batı'yı avantajlı ve zengin, İslam dünyasını yoksul ve bağımlı tutmaktır.

Liberalizm, "güdüleriyle hareket eden insan"ı (homo economicus) yüceltir ve bu insana yönelen her türden baskı ve denetime karşı çıkar. İnsanın güdüleri nefs-i emmarenin istek ve tutkularıdır. Tam da bütün dinlerin ve özellikle İslam'ın en çok mücadele ettiği yıkıcı istek ve tutkulardır bunlar. Güdülerin kontrolsüz olarak sınırsız sermaye biriktirdiği ve tüketimi kamçıladığı bir dünya, nihilist ve materyalist bir dünyadır; yeryüzünde eşitsizliklerin, adaletsizliklerin ve çatışmaların körüklendiği bir cehennemdir.

Belirtmek gerekir ki, liberalizmi eleştirmek a) Özgürlüğe karşı olmak, b) Faşizme, komünizme veya devletin ekonomik ve sosyal hayata mutlak müdahalesini savunmak, c) İnsana ve topluma karşı devleti yüceltmek demek değildir.

Bizim eleştirimizin anlamı, Türkiye ve İslam dünyası için liberalizmin bir felsefi değerinin ve süblime edilen politikalarının dertlerimize çare olamayacağını anlatmaya çalışmaktır. Bu toprakların insanları dinleri ve tarihlerinin zengin miraslarına yaslanarak daha özgür, daha derin ve kapsamlı bir felsefeye, tefekkür ve irfana sahiptirler; sosyal, politik ve ekonomik sorunlarını bu kaynakların ışığında çözebilirler.

Liberalizm elbette bazı gerçeklikleri ve faydaları içinde barındırır. Ama bizim için bir paket, zaruri bir felsefe olamaz, yerine göre "bir yöntem ve teknik" olabilir ancak: 1) Dini, fikri ve siyasi alanda liberallerle beraber ve herkes için eksiksiz özgürlüğü savunuyoruz. 2) İktisadi alanda kısmen liberaliz. Orta sınıflar için tam liberal; yoksul ve zayıflar için koruyucu; serveti tekelleştirmek isteyen zenginler için önleyici politikalar takip edilmelidir. 3) Ahlaki alanda kontrolsüz serbestlik veya sınırsız özgürlük olamaz

31 Ekim 2009


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder