26 Temmuz 2012 Perşembe

Myanmar, tarih ve ilâhiyat


Rwanda'daki mâlûm katliamdan sonra, son zamanların belki de en acı haber ve görüntüleri Myanmar'dan geldi. Dünya, eski adıyla Burma olan bu ülkede; binlerce insanın evinden yurdundan edildiğini; daha da vahimi yüzlerce (belki de daha fazla) kişinin yakılarak öldürüldüğünü öğrendi. Yakanlar Budist; yakılanlar ise Müslüman.. Ne kadar acı değil mi? ... Barışçıl olarak bilinen, Batı zihniyetinde steril dînler dairesinde binciliği kimselere kaptırmayan bir dînin mensupları, azınlıkta kalan bir başka dînin mensuplarına karşı nasıl da bu kadar canavarlaşabiliyor? (Bu arada yine soralım; Acaba Dalai Lama hazretleri ne âlemdedir? Bu katliamı sona erdirmek için neler düşünmektedir? ). Biz, en son olarak bu dinin râhiplerini kâfileler halinde ülkedeki diktatörlüğe karşı şiddet dışı , sivil itaatsizliğe dayanan yöntemlerle karşı çıkarken görmüştük. Bu soylu protestolar çok uzaklardaki insanlarda bile sempati yaratmıştı. Ne hazindir ki bu protesto eylemleri hemen ve çok sert bir şekilde bastırıldı. Ülke yeniden kendi içine kapandı. Meğer fırtına öncesi sessizlikmiş bu. Dün barışçıl eylemlere ilham kaynağı olan bir dînin mensupları, bu kez bambaşka bir yüzle çıkıyor karşımıza... Geçenlerde her satırını zevkle, iştahla okuduğum çok değerli Hocam Prof. Dr. Cemil Oktay'ın Bilgi Üniversitesi Yayınları'ndan kısa bir süre önce çıkan 'Modern Toplumda Savaş ve Barış' çalışmasında, savaş ve barış(siyaset) arasındaki geçişlerin kırılganlığını vurgularken kullandığı 'bukalemun' benzetimi dikkatimi çekmişti. Modern, hele hele geç-modern tarihlerin; geniş mecrasında devr-i dâimler olarak âşina ve âsude bir şekilde akan geleneksel tarihlerden farkı; en başta bir hız farkıdır. Modernlik zamanı arttırılabilir hızlar üzerinden örgütlüyor. Hız ise ya bizâtihî kendisi, insanlık durumlarındaki savrulmaları ve kırılganlıkları doğuruyor; ya da zaten mevcut olanları daha saydam bir şekilde ortaya çıkarıyor. Dünü bugüne; bugünü ise yarına bağlamakta her geçen gün daha fazla zorlanıyoruz. Derin kavrayışlara dayalı düşünüşlerin yerini, spekülatif basitçiliğin alması da gâliba bu yüzden. İştahla saldırdığımız hızlı yemekler mideleri nasıl alt-üst ediyorsa, hızlı düşünüşler de entelektüel dünyamızı o şekilde sıkıntıya sokuyor. Budizmin sicilini bozan bir dramatik ve tarihin bukalemun doğasını çağrıştıran savrulma da bunun göstergelerinden birisidir.
Yeryüzünde tarihsel anlamda sicil bozukluğu yaşamayan; savrulmaları hasar görmeden atlatan bir inanış kaldığını sanmıyorum. Sicil bozan savrulmalar karşısında, metinler üzerinden aklama ya da savunma geliştirmek çok yaygın bir yaklaşımdır. Bu yaygın yaklaşımın çok nâfile olduğunu; bu naif yaklaşımda ısrar edilmesinin ise anlamlı olmadığını düşünüyorum. Çok özel örtüşme dönemleri hâriç; ilâhiyatın tarihi; tarihin ise ilâhiyatı bağlayabildiği görülmüş değil. Son katliamlarla ilgili olarak Budizmin samimî yandaşlarını, özellikle de o dînin inceliklerine sâdık otoritelerini dînlersek; duruma çok üzüldüklerini, Budizmin aslında karıncayı bile incitmeyen bir yaklaşıma sahip olduğunu; yapılan müessif yanlışların asla Budizm'e mâl edilemeyeceğini söyleyecekleridir. Bu teolojik –metinsel bir savunmadır ve elbette ki 'kendi içinde'; ama sadece 'kendi içinde' tutarlıdır. Sıkıntı zaten metinlerde değildir ki! Sıkıntı onun 'bağlamları' (context) ve yorumlarındadır. Bağlamın; hız egemen olduğu bir dünyada savrulmadan , metinlerle tutarlı eylemelerde bulunmak; ya da yorumlarla metinleri örtüştürmek her zaman ya da daha önceleri olduğundan daha zor. (Şart olan eğitim de sorunu çözmüyor). Böylesi hız egemen dünyada tarihsel sorumluluk gütmenin de önü kapanıyor; fırsatçılığın kapıları ise ardına kadar açılıyor. Hıza uygunluk sağlayıp onun hortumlarına teslim olmak, sorumluluk yüklenmekten daha kolay. Gerekircilikle başlayıp, göreceliliğe; oradan da olumsallığa savrulmak derde deva olmuyor; sadece dertlenmeyi sağlayan sorumluluğu sona erdirip, tek tezâhürü 'happenings' karşısında ahlanmak ve vahlanmak olan bir alıklığı yaygınlaştırıyor. Bu alıklık ise daha sonra alışkanlıklar ve umarsamazlıkta nasır tutuyor. Bilmem bu nasırdan nasıl kurtulacağız?

S. Seyfi Öğün - 26.07.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder