7 Şubat 2012 Salı

Denktaş, Lefter ve ölümler

İki gün önce toprağa verilen Lefter'in toprağı bol olsun. Dinince dinlensin. Dün son yolculuğuna uğurlanan ve bir dostumun tanımlamasıyla, dünyadaki son 'dava adamlarından' Denktaş'a gelince, Allah gani gani rahmet eylesin. Sözümüz kalanlara; kalanların bu ölümleri karşılayış tarzlarına..
Kapitalist modernlik entelektüel düzeyde bir birey övgüsü, hatta kültü geliştirmiştir. Ama inanmayalım. Çünkü önce üretim disiplininde, sonra da tüketim lümpenliğinde 'birey' en fazla örselenen değerdir. Önce üretim disiplini odağında otomatlaştırılarak ezilmiştir. Tüketim ise sanki insanı bu cendereden çıkarıp özgürleştirecekmiş gibi bir beklenti doğuruyor. Oysa onu, ister kitle, ister popüler kültür aracılığıyla, bireyselliğin örselendiği tüketim yarışına koşar ve tüketim cemaatlerine eklemlenmeye zorlamaktan başka bir şey yapmaz.
Kapitalist modernlik birey düşmanıdır. Birey olamamak ise kendi hayatını özerk tercihleriyle inşa edebilmekten uzak düşmektir. Modern insan, yalnızlığını bireyselleşme sandı. Bunun gerçeğiyle yüzleşince de, pagan geçmişinin iâde-i itibarını talep etti. Kendisine içinde dayanışma kadar her türlü itiş kakışın da kol gezdiği paganlığını kendisine iade edeceğine inandığı (post modern) kabîleler aradı. Buldu da: Üstelik envâi çeşidiyle. Tüketim dünyâsı bize işte bu afyonu veriyor. Tüketim afyondur. B.Turner onun içinde sadece sanrısal bir bireysileşmenin(individuation) mümkün olduğuna işâret etmekle haklıdır.
Üretim dünyasında sıkı bir mesâi disiplini içinde otomatlaşan bireylerin belki özel dünyaları oldu. Ama bu kazanım (!), mahremîyetlerin kaybedilmesi pahasına gerçekleşti. Modernlik tecrübesi içinde insanlığın varlık stokları dış bükey gerilmelere ve kasılmalara uğradı. Bunlar kamusallaşma, toplumsallaşma, özgürleşme , açık kültür vb kavramlarla güzellendirildi ve taçlandırıldı. Oysa olup biten düpedüz mahremîyet kaybıdır. Bu da, bireylerin gerek özyaşam düzeyinde; gerekse tarihsel olarak özneleşmesi önündeki en büyük engeldir.
Mahremîyetlerini ve elbette ki bireyselliklerini kaybeden insanlar, tek boyutlu (H. Marcuse), giderek plâzma (J. Baudrillard) varlıklara dönüşeceklerdir. Modernlik her şeyi alenîyete mahkûm ediyor. Modern ve post modern durumları sıfır toplamlı kılan da zaten budur. Üretimin kamusallaşmasıyla alenîyet patlama yaptı. Post modern tüketim ise geniş bir müşterileştirme ağı içinde bunu her türlü rasyonel iddiasından aşırtarak aşırılaştırdı. Bireyin sönümlenmesi alenîyete mahkûm, mahremîyetini; yâni derinliğini kaybetmiş hayatlardaki duygu kaybına eş değer bir olgudur. Bu, aynı zamanda S.Mestrovitc'in 'duygu-ötesi' olarak tanımladığı toplumsal duruma isâbet ediyor. Çünkü duygular mahremîyet deneyiminin içinde şekilleniyor. Bu kayboldu mu, duygular da aşılıyor.
Duygu kaybının telâfisi adına pagan köklerimize dönüyoruz zâten. Bu da otantik (kendinde) bir paganlıktan çok, plâstik (kendisi için) bir paganlıktır. Çünkü, ister üretim; ister tüketim üzerinden olsun, cümle hayat tecrübelerimiz, aslında bize âit olmayıp bize yakıştırılan hayatların tedarik zincirlerini, ya da lojistiğini başarma telaşesinden ibaret. Aslında çoğu kez başka hayatların taşeronuyuz. O kadar ki, bu taşeronlukta hayatlarımız kadar ölümlerimiz de bize ait olmaktan çıkıyor. Ölümler kamusallaştıkça, ister resmi, ister sivil düzeyde olsun, neo- pagan ayinler devreye giriyor. Plâzma varlıklarımız , bu ayinlerin dramaturjisinde ve koreografisinde geçici plâstik yoğunluklar yaşıyor. Hasılı, pagan esrikliklerle başka hayatları kendi hayatları gibi yaşayan insanların ölümleri karşılaması da her yeni tecrübede biraz daha tuhaflaşıyor?


Süleyman Seyfi Öğün - 19.01.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder