23 Mart 2012 Cuma

Mabet içinde mabet, bu nasıl muhabbet?

Son haftalarda birkaç kere mail kutuma düşen bir serzeniş var. Efendim, neden bazı alışveriş merkezlerinde mescit yokmuş? Her şey varmış da niye mescit yokmuş?
"Yeryüzü bana mescit kılındı" Hadis-i Şerifi müsaadesince farzları ve şartlarına uymak kaydıyla her yerde namaz kılabiliriz. Bu çölün ortası olabileceği gibi bir alışveriş merkezinin bodrum katı da olabilir, bir gökdelenin çatısı da...
Fakat alışveriş merkezlerinde mescit iste(t)meyi bir küçük düş(ür)me olarak görüyorum. Bu isteği işiten kapital sahipleri bıyık altından gülüyorlardır herhalde deri koltuklarına gerinerek tüttürdükleri purolu dudaklarıyla.
'Cami yok, bari bodrum katta bir oda verin, siz yukarıda paraya taparken biz de o izbe yerlerde ibadet ediyor gibi gözükelim film veya alışveriş arasında' anlamı var biraz.
Düşünsenize, sinemaya gittiğinde film arasında koşarak bodrum kattaki mescitte namazını eda eden genç, sizce izlediği kısmı tahlil mi ediyordur, yoksa olabilecekler hakkında tahmin mi yürütüyordur?
Alışveriş arasında namaza inen amcamız, sizce eşinin aldığı lüzumsuz şeylere esef mi ediyordur, yoksa kredi kartının taşmak üzere olan limitini mi düşünüyordur?
Ya hanım teyzemiz... O da, 'ne zaman vitrinlere bakmaktan geçip biraz daha alışveriş yapabileceğim' diye düşünüyor olabilir mi rutubet kokan o yerde?
Unutmayalım: İnsan namaz kılar, namaz insanı insan kılar. İnsan kalabiliyorsak kıldığımız namazlardan emin olabiliriz ancak, değilse her şey faso fiso...
Kapitalizmin mabetleri olan bu yerler şehir yapılanmasında hayatın merkezine oturmaya başladı maalesef. Cami merkezli Müslüman şehir anlayışından, AVM merkezli seküler kent planlamasına geçildiğinden beri hayli zaman oldu.
Bir keresinde adres sorduğumuz bir kişi, yolu meyhaneye göre tarif etmişti. Az ileride başka birine sorduğumuzda ise cami merkezli bir tarif almıştık. Kimin hayatında ne varsa konuşmaları, davranışları, adres tarifleri vs ona göre şekillenir. Bir şehirde alışveriş merkezi kaynak gösterilerek adres tarif ediliyorsa artık o insanlar için şehrin merkezi orasıdır.
Adamlar hayatımızın merkezine kazık çakmış, biz hâlâ, 'içinde bize niye yer yok' diye dilekçe sunuyoruz! Yusuf Genç' in dediği gibi; 'kurulmuş masaya oturmak yerine, yeni ve bize ait bir masa kurmamız lazım.'
Üzülmeyelim... Aslında, neredeyse aradığınız, aramadığınız her şeyi bulabileceğiniz AVM'lerde sadece mescit unutulmamış! Aman siz dışarı çıkmayın diye her şey içeri sokulmuş da, onlara göre ihtiyaç olmayan bazı şeyler es geçilmiş. Çağdaş mühendis ve mimarların unuttukları(!) bir şeyler de yok değil.
AVM'lerde duvar saati yoktur. Gözünüze çarpar da saatin geçtiğini görerek alışverişten olursunuz maazallah diye saat asılmaz duvarlara.
AVM'lerde pencere yoktur. İçerinin ışık seviyesi sabittir. Bu şekilde günün döndüğünü anlayamazsınız. Siz hafif müzik eşliğinde alışverişinizi yaparken belki birisi arar da, o zaman anlarsınız akşam olduğunu...
AVM'lerde yeterli sayıda oturak yoktur. Sizi sürekli ayakta tutarak dolaşmaya teşvik eder, bu sayede alışverişinize zeval gelmemiş olur! Oturmak isterseniz az sayıdaki oturakları bir avcı edasıyla kollamanız veya yemek satan yerlerde atıştırmanız gerekir. Bu da bir alışveriştir ve kazanan yine kapitalizm olur.
'Mescit' tabelası da yoktur. (Bazen 'praying room' diye rastlayabilirsiniz.) Çok istediğiniz mescitlerin yerini ancak bilenler bilir. Sora sora Bağdat bulunur ya, sorarsınız ve bulursunuz. Buna benzer; Van havalimanında çok güzel, nezih bir mescit bulunmasına rağmen sizi oraya götürecek bir tek tabela bulamazsınız. Abdestinizi lavabodan almanız da cabası... Bunun gibi bazı hastanelerde de güzel mescitler bulunmasına rağmen oralarda da tabela kıtlığı baş göstermektedir.
Alışveriş merkezleri planlanırken mescide yer ayrıldığını düşünmüyorum. Her ihtimale karşı boş bırakılan birkaç odadan en uygun olanı mescit yapılmıştır kanaatindeyim.
Artık, dükkânını biraz genişleten esnaf, tabelasına 'AVM' eklemeyi ihmal etmiyor. Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, hayatımızı istila eden bu yerler hakkında yaptığı açıklamada: "AVM'lerin tekerlekleri mi var da şehir dışına taşıyalım" dedi. Bu talihsiz açıklamaya bir şey demeyip geçiyoruz.
AVM'ler kasıtlı olarak şişirilmiş kentlerde lüzum olarak görülse de kültürümüzü yozlaştırmaları bakımından zulüm oldukları da bir gerçektir.
Siz hiçbir AVM'de damla sakızı veya yün satan bir dükkân gördünüz mü, bu meyanda hammadde satan bir yer de yoktur. 'Siz uğraşmayın, bizde örülmüşü var' denir hanımlara.
AVM yöneticilerine bir önerimiz de yok değil: Bodrum katlara gizlediğiniz mescitlerin önünde kredi kartına taksitle hacı yağı, mis, misvak, mest falan satsanız ya, ne de olsa piyasası var bu işin!
İlla mescit, illa mescit diye serzenişte bulunanlara da son sözümüz: Allah'a kul olmazsan, kula köle olursun.
  
Mustafa Zahid Ergün - 11.02.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder